Yılmaz Kaini’ye bakarken o yılların bütünlüğünü, yani resmin bütününü görmeliyiz. O dönemler, fotoğraf bilgisinin yaygınlaşmasını sağlayacak toplumsal uygarlık iradesinin yeni yeni oluşmaya başladığı yıllardı.
Yazar: Gültekin Çizgen
Yılmaz Kaini’yi kaybedeli yıllar oluyor. Ardından dil aracılığıyla, sadece anılara yaslanarak ve kalan fotoğraflarına bakarak onu anlatmak hiç de kolay değil. Çünkü dille her şey anlatılmaz. Sanat eseri kendi kendine oluşmadığı için onu oluşturan, üreten kişileri anlamadan, o kimliği tanımadan, hissedilen şeyleri anlatmak gerçekten zordur. İşte şimdi bir fotoğraf yazarı olarak, bu zorluğun içindeyim. Şükür ki, Yılmaz Kaini’yi sağlığında yakinen tanımış ve çok şey paylaşmıştım. Yılmaz Kaini’ye bakarken o yılların bütünlüğünü, yani resmin bütününü görmeliyiz. O dönemler, fotoğraf bilgisinin yaygınlaşmasını sağlayacak toplumsal uygarlık iradesinin yeni yeni oluşmaya başladığı yıllardı.
70’li, 80’li yıllar fotoğrafın sanatsal boyutunun gelişmesi, başta fotoğraf yayıncılığının gelişmesi, galeri ve sergilerin çoğalması, derneklerin, fotoğraf eğitiminin üniversitelerde kurumlaşması dönemidir. Fotoğraf, sanatçılarının elinde yavaş yavaş sanata dönüşür ve geniş kitlelere ulaşmaya başlar. İşte Yılmaz Kaini bu yılların fotoğraf kadrosudur.
Sanata, düşünsel değerlere tutkulu insanlar ancak fotoğraf sanatına gönül verebilirler. Onlar sadece bir fotoğraf teknokratı değildir, yapıp etmeleri bir geleneğin devamıdır. Onlar fotoğraf ortamını geliştiren, zenginleştirenlerdir. İşte Yılmaz Kaini bunlardan biri olmuştu. Bir başka açıdan düşünürsek fotoğraf sanatı bir sığınaktır. Ona tutkulu insanların çözümlediği, geliştirdiği bir konudur fotoğraf. Neredeyse yaşamını fotoğrafa adamış, durmadan, yorulmadan onun için çalışmış, üretmekten keyif alan, ürettiklerini de herkesle paylaşmak isteyen, fotoğrafın mutlu kıldığı kişilerden biriydi Yılmaz Kaini.
Sanatı sanatçılar yapar. Bu açıdan baktığımızda, sanatın değerlendirilmesinde sanatçının psikolojisinin ne kadar çok önemli olduğu ortadadır Temelde bir Parkinson hastası olan sevgili Kaini’nin fotoğraftaki iradeli duruşu, işte bu yüzden çok çok önemlidir. Parkinson hastasının ayakta kalması, bir konuya yoğunlaşması, bu hastalığı yaşayan biri için çok zordur. Düşünün ki, hareketsiz kalıp deklanşöre basmak bile bir meseledir.
Fotoğraflar, Fotoğraflar…
Türkiye, doğu ile batının kavşağında adeta eşik gibi duran bir ülkedir. Kaini, içinde yaşayıp büyüdüğü toplumun zaman zaman renkli, zaman zaman kederli yapısını hiç unutmadan objektifini bu dünyaya çevirdi. Her sanatçı eserinde kendi kimliğini arar ve çalışma sürecinin içinde bu yolu keşfeder. Bu ülkeyi derinden seven her sanatçının değişmez yapısı biraz da böyledir. Fotoğraflarında bu yapı açıkça görülür.
Yılmaz Kaini’nin fotoğraflarının estetik boyutlarına bakarsak, onun fotoğraflarında geleneksele damga vuran biçimsel uyum, ustalık, teknik sağlamlık, dengeli anlatım gibi tüm unsurlar ağırlıklı olarak vardır. Fotoğrafın bana göre yumuşak karnı, fotoğrafçadan yani fotoğraf dilinden uzak, herhangi bir hikayeyi sadece aktarmasıdır. Yılmaz Kaini’den bize kalan fotoğraflarına baktığımız zaman, bunların doğrudan fotoğraf tarzında yaşamı, İstanbul’u, Adalar’ı anlatan ve giderek ikona dönüşen fotoğraflar olduğunu görürüz. Yılmaz Kaini’nin fotoğraflarında, estetik gelenek içinde beklentimiz olan maharet ve özgünlüğün yapısını hemen kavrarız. Artık İstanbul’un değişmesi ve dönüşmesinde mekanlar da değiştiği için giderek yaşam farklılaştı. Artık Yılmaz Kaini’nin objektifine odakladığı yaşamı ortaya koymak da giderek zorlaşıyor.
Kimdir?
Şimdi onun çeşitli fotoğraf yayınlarında yer alan klasik biyografik notuna bakalım.
Yılmaz Kaini (1932–1987)
1932 yılında İstanbul’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini yine aynı kentte tamamladı. Fotoğrafa olan ilgisi Zağarofyan Lisesi’ne giderken başladı. İlk ödülünü de yine lisede öğrenciyken kazandı. İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi, Fizik Bölümü’nü bitirdi. 1953’lerde başlayan bu ilgi üniversitede fizik-matematik eğitimi görürken de sürdü. Fen Fakültesi’nde araştırmacı olarak çalıştı. İstanbul Üniversitesi’nde ilk önce Atom ve Çekirdek Fiziği, daha sonra Jeofizik kürsülerinde bir yandan pozitif bilimler alanında uzmanlaşırken, bir yandan da yaşamı en yakından izleyen bir disiplini, görüntü sanatını, fotoğrafı geliştirmiş. Bunun yanı sıra Fen Fakültesinde radyo program şefliği ve istasyon menajerliği görevlerinde bulundu. 1971-1976 yılları arasında İFSAK Yönetim Kurulu’nda görev aldı. 1980 yılında üniversitedeki görevinden istifa ederek bir yıl kadar süre ile bir reklâm firmasında fotoğraf danışmanı olarak çalıştı.
1981 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Fotoğraf Ana Sanat Dalı’na öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladı. Ansel Adams’ın geliştirdiği siyah-beyaz fotoğrafta uygulanan ‘Zone System’ tekniğinin Türkiye’de ilk uygulayıcılarından biridir. Fotoğraf sanatına gönül vermiş, onun sevilmesini ve yaygınlaşmasına eğitim üzerinden katkıları olmuş bir değerimizdir. Onun öğrencileri, ondan aldıkları elle hala meslek ve sanatlarına devam ediyorlar.
Sonuç
Fotoğraf sanatı unutmayalım ki, onu geliştirenlerin üzerinden bir değer haline gelir ve zaman içinde eriyip gitmeyecek bir somut varlık olarak kalır. Sanat her şeyden önce entelektüellik ister, evet sanat her şeyden önce entelektüel bireyler yaratır. Yılmaz Kaini’nin tutkusu işte onu bu sağlam zeminde tutuyordu. Toplum içinde ayrık bir yeri olan sanat dünyası, toplum için bir statü ve gurur noktasıdır. Yılmaz Kaini’nin anısı işte tam bu noktada, onun fotoğraf tutkulu yaşamını göz önünde tutarsak unutulmazlar arasındadır.
Sanat ona verilen değer ölçüsünde güçlüdür. Yılmaz Kaini’yi kaybettik fakat dünya dönmeye devam ediyordu ve geçtiğimiz yıllarda fotoğrafımızda önemli gelişmeler de sürdü, geldi. Örneklersek, İstanbul Fotoğraf Müzesi kuruldu. İşte Yılmaz Kaini’nin pek çok eseri şimdi müzenin basılı koleksiyonlarında yerini aldı ve gezici sergilerle ülkeyi geziyor. Yılmaz Kaini yaşarken, büyük gayretlerin bilinen kimliği olarak fotoğrafta bir köprübaşıydı. Ondan bize kalan fotoğraflarının hatırası, akıp giden yaşamların bitikliğine yakılmış soylu bir ağıttır. Hatırası çok yaşasın.
YORUMLAR