Yaptığı farklı ve hayatın içerisinden projelerle adından söz ettiren bir fotoğrafçı Altan Bal...
Bir fotoğraf sevdalısı olan Altan Bal’ın fotoğrafla ilk ciddi tanışması, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde okuduğu yıllarda karanlık odaya girmesiyle başlar. Daha sonra İFSAK’ta fotoğraf kursuna giderken fotoğrafı bir gelecek olarak kabul etmek için, Akademisyen Ufuk Duygun’un yönlendirmesi ve desteğiyle; okuduğu okulu bırakıp Marmara Üniversitesi GSF Fotoğraf Bölümü’ne girmeye karar verir ve okula birincilikle girmeyi başarır.
İlk zamanlarda fotoğraf onun için bir tutku ve yaşam biçimi değilken zaman ilerledikçe kafasında pek çok şey yerine oturmaya başlar. Ödev konusu olarak seçtiği “Bekar Odaları” hayatında birçok şeyi değiştirir. Fotoğrafa bakış açısı, bir projenin nasıl işlenebileceği, hikaye kurgusu… İkinci sınıftan itibaren Merih Akoğul’un asistanlığına başlar ve ondan çok şey öğrenir.
Bekar Odaları, geçmişi çok eskiye dayanan, Anadolu’dan İstanbul’a çalışmak için gelen, ancak ev tutacak kadar parası olmayan kişilerin bir arada kaldıkları odalara verilen ad. Bekar Odaları, Altan Bal’ın babasının kendisine çocukluk yaşlarında anlattığı oyalayıcı ve ibret verici hikayelerken, yaşı büyüdükçe kendisi üzerinde etkisi daha farklı bir hal alır. Anlatılanları İstanbul’a tutunma mücadelesi olarak görmeye başlar.
Bu projeye başladığında en büyük sorunlardan bir tanesi, oda sakinleriyle tanışmak ve kendisini anlatabilmektir. Bu nedenle Bekar Odaları sakinlerinin gidip geldiği bir kahveye aylar boyu neredeyse her akşam gitmeye başlar. İlk tanışıklıklar ve sohbetler böylece kurulur. Ancak uzun bir süre geçmesine rağmen projede henüz deklanşöre basamamıştır. Projenin fotoğraf çekme aşamasına başlamasını Altan Bal şöyle anlatıyor: “Sonra bir gün, büyük ihtimalle bana acıyan, civarda bakkalı olan bir amca, bir bekar odası sakinine “yeğenim kaç aydır gidip geliyor, bir gün götürün de odayı çeksin” dedi. Böylece o akşam ilk fotoğraflar çekildi. Ondan sonrası kolay oldu. Özellikle gazeteci olmadığımı, babamın, aslında kendi hikayemin peşinden koştuğumu anlayınca herkes bana yardımcı oldu. Zaman zaman rahat çalışmamı engelleyen tek durum, kendi önyargılarım oldu. Çevremden bana yüklenen “Aman dikkat et soymasınlar, paranı çalmasınlar” gibi korkulardı bunlar.”
Odalarda zaman geçirdikçe gördüğü ilk şey, orada bu zor koşullarda yaşamak zorunda kalan insanların son derece saygılı ve yardım sever olmalarıdır.
Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden Yrd. Doç. Gamze Toksoy’un desteğiyle proje daha da zenginleşir. Bekar Odaları Projesi’nden seçilen 6 fotoğraf 2003 yılında Ali Akay’ın küratörlüğündeki “Gelecek Demokrasi” sergisine katılır. 2004 yılında ise Nikon sponsorluğunda İstanbul ve çeşitli illerde defalarca sergilenir. Pek çok yayın organında röportajları yayınlanır. Daha sonra Almanya ve Macaristan’da da sergileri açılır.
2006 yılında “O, bu, şu, beriki, önceki, sonraki Ana Adanmış” sergisiyle Birinci Fotoğraf Bienali’ne küratör olarak katılır.
2007 yılında “Sokak Toplayıcıları” adlı belgesel fotoğraf çalışması Ulisis Fotoğraf Festivali’nde sergilenir.
Altan Bal’ın uzun zaman emek harcadığı bir diğer belgesel projesi de “Kamyoncular” olur. Altan Bal, çocukken, ne zaman döneceği belli olmayan kamyoncu babası tarafından anlatılan hikayelerin izini, fotoğraf makinesiyle sürmek için 3 yıl boyunca yollara düşer. Tamamen rastlantılara dayanan tanışmalarla, daha çok da otostopla bindiği kamyonlarla tüm Türkiye’yi defalarca gezerek fotoğraf çeker. Yaşamını yollardan kazanan ve hayatı özlemek üzerine kurulu olanların öyküsünü siyah beyaz karelerle anlatır.
Projenin ilk sergisi 2008 yılında İstanbul’da açılır. Daha sonra Ankara, Bursa ve yurt dışında da Almanya’da sergilenir. Aynı sergi 2015 Mart ayında İTÜ RSG’de yeniden izleyicilerle buluşur. Kamyoncular projesi İFSAK yayınlarından 2008 yılında fotoğraf albümü olarak da yayınlanır.
2010 yılında Ermenistan’da çektiği "Gümrü Kukla Tiyatrosu" adlı belgeseli 2011’de İstanbul Film Festivali toplu gösterimlerinde gösterildi.
2011 Yılında TRT Belgesel Film yarışmasında Kültür Bakanlığı Ödülü alan 800 km Engelli filminde ikinci kameraman ve yönetmen yardımcısı olarak çalıştı.
2012 Yılında Altın Portakal Film Festivali’nde gösterilen Veda Makamı (kısa film) filminde görüntü yönetmenliği yaptı.
2012 yılında Net 1789 filminin Görüntü Yönetmeni olarak İstanbul Sanat Vakfı İstanbul Tasarım Bienali’ne katıldı.
Net 1789 Filmiyle 2012 Yılında Ankara Film Festivali’nde Kısa Film deneysel tarzında En iyi Görüntü Yönetmeni Ödülü’nü aldı.
“Nikon’la tanışmam F90X ile oldu”
Nikon’la tanışmam zamanın efsane makinesi F90X ile oldu. 1999’da aldığım 20mm’yi hala kullanıyorum. Daha sonra bir F100’e sahip oldum. O zamanlar bir daha hayat boyu makine almayacağımı düşünüyordum. 28-105mm makro objektifim oldu. İlk kullandığım dijital makine de D70’di. Daha sonra iddialı bir sıçrama yapıp D700’e geçtim. Yine hayat boyu bir daha makine almayacağımı düşünürken video sayesinde D800 kullanmaya başladım. Zaman içerisinde en sevdiğim modeller F100 ve D700 oldu. En çok kullandığım objektifler ise, 24-70mm ve 20mm f/2.8.
Fotoğraf makinesi ile fotoğrafçı arasındaki ilişki bıçak sırtıdır. Sahip olduğunuz makine sizin hayal gücünüzle, fikrinizle, tasarımla birleşince bir öneme kavuşur. Esasında anlatmak istediğiniz hikayeler, sizin makinenizi belirler. Bunu unutmamak lazım…
Tasarladıklarınızı tam tamına yapabileceğinize inandığınız bir makineye sahip olmak ise, her zaman kafanızdakinden daha fazlasını üretebileceğiniz anlamına gelmektedir.
Altan Bal halen İTÜ’nde Görsel İletişim Tasarım Ofisi’nde fotoğraf ve video editörü olarak çalışmaktadır. Fotoğraf atölyeleri düzenlemekte ve ortağı olduğu onlinefotografokulu.com sitesinde online dersler vermektedir.
YORUMLAR