Temmuz ayının başında çok ilginç bir gezi programı ile farklı bir coğrafyaya ve yine uzaklara gittim. Kore Turizm Organizasyonu (KTO) ve Qatar Airways işbirliği ile bu kez yolum Güney Kore’ye düştü.
Yazı ve Fotoğraflar: Ömer Serkan Bakır
Temmuz ayının başında çok ilginç bir gezi programı ile farklı bir coğrafyaya ve yine uzaklara gittim. Kore Turizm Organizasyonu (KTO) ve Qatar Airways işbirliği ile bu kez yolum Güney Kore’ye düştü. Kore Turizm Organizasyonu’ndaki değerli arkadaşlar pek de turistik olmayan ve aşağıda detaylarını anlatacağım farklı bir gezi programı hazırladı. İyi ki de öyle yapmışlar! Bu gezide yalnız değildim, pek çoğunuzun Issız Adam filminden ve son zamanlarda popüler bir dizi olan Paramparça’dan tanıdığı Cemal Hünal’da bizimle birlikteydi. Kendisinin özel ilgi alanı binicilik ve okçuluk olduğu için Güney Kore’nin en ünlü atlı okçuluk kulübü, okçuluk müzesi gibi ilginç bir iki mekan da programımız içerisinde böylece yer aldı.
İsterseniz ilk önce Güney Kore’ye nasıl gittiğimizle başlayalım. Qatar Airways’in Doha aktarmalı Seul uçuşu yaklaşık 12 saat sürüyor. Aktarmadaki bekleme süresi ise genellikle 3-4 saat oluyor. Oldukça konforlu ve sıkıcı olmayan bir uçuştan sonra Seul’de rehberimiz bizi karşıladı. Güney Kore bizden 6 saat ileride olduğu için akşamüstü otelimize ulaşmış olduk. Eşyalarımızı odalarımıza bıraktıktan sonra tüm yorgunluğumuzu unutturan, enfes ginseng tavuk çorbası içmeye gittik. Kore tarzında döşenmiş tek katlı bu sevimli yerde yediğimiz güzel yemek, daha sonra nelerle karşılaşacağımızın ipuçlarını da veriyordu. Yemek konusunu ayrı bir başlık altında yazacağım merak etmeyin!
Etkileyici bir şehir: Seul
Seul, (eski Silan dilindeki adıyla “Seorabeol” yani “Başkent”) resmi adıyla “Seoul Capital City”, Güney Kore’nin başkenti ve en büyük metropolü. Şehrin nüfusu 10 milyonu çoktan geçmiş. Han River üzerinde bulunan kentin tarihi 2000 yıldan öncesine dayanıyor. M.Ö. 18 yılında Kore’nin Üç Krallığı’ndan birisi olan Baekje tarafından kurulan Seul, Joseon Hanedanlığı ve Kore İmparatorluğu döneminde başkent olmayı sürdürmüş. Şehrin metropol bölgesi Changdeok Sarayı, Hwaseong Kalesi, Jongmyo Tapınağı ve Joseon Hanedanlığı Anıtı olmak üzere 4 adet UNESCO Dünya Mirası alanına sahip. Kent, en yükseği dünyanın en çok ziyaret edilen ulusal parkına da sahip Bukhan dağlarıyla çevrilmiş. Guinness Dünya Rekorlarına sahip modern mekanlar arasında dünyanın en büyük üstü kapalı eğlence parkı Lotte World, dünyanın en uzun köprü şelalesi Moonlight Rainbow Fountain ve dünyanın en büyük sinema ekranına sahip Times Square CGV Starium var. Günümüzde Seul, Kore Savaşı’nın ardından ‘Han River Mucizesi’ olarak adlandırılan ekonomik büyüme ve gelişme sonrası lider ve sürekli gelişen global bir şehre dönüşmüş. Zaten bunu şehri birkaç saat gezdikten sonra bile anlayabiliyorsunuz.
Tapınak’ta 2 gün
Dedim ya bu gezide pek de turistik olmayan ilginç deneyimler yaşadık diye… İşte merakla beklediğimiz gün geldi. Sabah erkenden kalkıp, Seoraksan Milli Parkı içerisinde yer alan Shinheungsa Tapınağı’na (Seoraksan) yaklaşık 3 saatlik bir yolculuktan sonra ulaştık. Bu Budist Tapınağı sık ormanlık bir alan içerisinde yer alan milli parkın tam ortasında yer alıyor. Ana kapıdan girdiğinizde sizi biraz ileride 20 metreden yüksek bir Buda heykeli karşılıyor. Bu milli parka Güney Koreli pek çok doğa ve yürüyüş sever akın akın geliyor ve bundan da çok keyif alıyor. Bizi öncelikle tapınakta kalacağımız yere götürdüler. Küçük odalardan oluşan bu misafirhanede erkekler ve kadınlar ayrı odalarda ikişer ve üçer kişi kalıyor. Odaların içerisinde hiçbir şey yok ve yerde yatıyorsunuz. Derken, 2 gün boyunca kullanacağımız kıyafetler verildi ve ilk brifing…
Tapınak konaklaması, Budizmi merak edenler ve daha yakından tanımak isteyenler için hazırlanmış bir program. Ülke genelinde bu tarz 44 adet manastır bulunuyor. İnanışları ne olursa olsun tapınaklar herkese açık. Tabi önceden kayıt olmak ve rezervasyon yaptırmak şart. ( www.templestay.com ) Tapınaklar kişisel meditasyon da yapılabilen tarihi yapılar. Bu nedenle sessiz olmak, gerekli selamlamaları yapmak ve saygı göstermek ilk esas…
Tapınakta kaldığınız sürece, sesli konuşmak, bağırmak, koşmak, şarkı söylemek ya da müzik çalmak pek hoş karşılanmıyor. Ayrıca, yürürken ya da uygun olmayan yerlerde yemek yemek, sakız çiğnemek, alkol almak, sigara içmek, tapınak sınırları dışına çıkmak, izin almadan başka bir budistin fotoğrafını çekmek yasak. Biz de bu kurallara uyarak tapınak içerisindeki çeşitli aktivitelere katıldık. Esas ilginç taraf ise saat 18.00 gibi kapanan milli parktan tüm ziyaretçiler çıktıktan sonra yaşanıyor. Kuş sesleri ve müthiş bir doğa ortasında sadece 3-5 kişi kalıyorsunuz. Ben de bu anları bol bol yürüyerek ve fotoğraf çekerek değerlendirdim. Tapınak yemekleri de ayrı bir konu… Yemeklerin doğayla ters düşmemesi çok önemli, bu yüzden mevsimlik doğal ürünler tercih ediliyor. Yemekler basit ve sade, et yok. İlk gün uyarıldığımız bir diğer nokta, yemek artığına izin yok! Yani mutlaka tabağınıza aldığınız yemeği bitirmek zorundasınız. Benim için bu pek sorun olmasa da sabah kahvaltısında verilen yosun çorbasını bitirirken biraz zorlandığımı itiraf etmeliyim. Yemeklerden sonra bulaşıklarınızı da kendiniz yıkıyor, gerekli yerleri temizliyorsunuz. Akşam yatma saati olan 21.30’da ışıklar kapatılıyor. Neden bu kadar erken yatıyoruz derken, henüz gün ağarmadan 04.00’de kapınız çalınıyor ve ritüellere katılmanız için kaldırılıyorsunuz.
Atlı Okçuluk
Tapınaktan öğlene doğru ayrıldıktan sonra Cemal Hünal’ın ata binip ok atacağı Sokcho Atlı Okçuluk Kulübüne gidiyoruz. Burası binicilik ve okçuluk gibi Kore’nin yerel değerlerini koruyan ve yeni nesillere aktaran çok hoş bir yer. Bizi yerel kıyafetleri ile at üstünde 3 genç karşılıyor. Biraz sonra Cemal’de ata binerek okçuluk hünerlerini gösteriyor. Doğrusu etrafta bizi izleyen kişiler, uzaklardan gelen bir yabancının bu kadar başarılı at üstünde ok atacağını tahmin edememiş olmalılar ki alkış kıyamet kopuyor. Onların yaptığı gösteriler de bu işte ne kadar başarılı olduklarını ortaya koyuyor.
Hanok evleri
Gezimizin ilginç bir başka bölümüne doğru yola çıkıyoruz. Bu kez Seul’e yakın Bukchon Hanok evlerinde kalacağız. Hanok konaklaması, geleneksel Kore evlerinde yapılan bir konaklama çeşidi. Geleneksel Kore kültürünü ve yaşam tarzını deneyimlemek için bulunmaz bir imkan. Hanok evleri ziyaretçilerin güvenliği ve rahatlığı amacıyla yenilense de geleneksel Kore stili ve çizgisinden asla dışarı çıkmıyor. Hanok evlerinin boyutu oldukça değişken, bazılarında yalnızca yatak odası ve oturma odası varken bazılarında ana bina yanında oldukça büyük misafir binası bulunabiliyor. Bizim kaldığımız Hanok evi “U” şeklinde dizayn edilmiş, küçük bir avlusu olan sevimli bir yerdi. Avluya bakan 4 oda ve ana yapı içerisinde de 3 oda vardı. Misafirperver Güney Koreli aile pek ortada görünmüyor. Ancak eşyalarımızı bir kenara koyup soluklanırken, ev sahibinin bize karpuz ikram etmesi hepimizi oldukça mutlu etti ve güldürdü.
Yemeklere dikkat! Lezzet patlaması yaşayabilirsiniz.
Evet, yemeklerden de bahsedeceğimi söylemiştim. Etrafınızda pek çok kişinin bazı yabancı ülkelerde yemek yiyemediği veya şikayet ettiğine şahit olmuşsunuzdur. Bu durumu kişisel olarak pek anlayamıyorum. Mesela Hindistan’a gidip, “aç kaldık” diye söylenen arkadaşlara şaşırıyorum. Kore mutfağı (Hansik), taze ve doğal malzemelerden oluşan, sağlıklı ve dengeli bir mutfak. Sebzelerin büyük bölümü çok hafif pişirildiğinden besin değerini koruyor, haşlama ya da buğulama etler ise az yağlı ve düşük kalorili. Bunun yanı sıra geleneksel soslar ve terbiyeler, kimçi ve jeotgal (tuzlanmış deniz ürünleri), çok uzun süre mayalanmaları gerektiğinden ayaküstü hızlı beslenmenin karşıtı olan yavaş yenen gıdalara iyi birer örnek.
Kore mutfağında en çok görebileceğiniz birkaç yemeği de yazayım. Öncelikle hemen her yemekte sade veya çeşitli pirinç pilavı geliyor. Samgyetang (ginsengli tavuk çorbası), Bibimbap (buharda pişmiş pirincin çeşitli sebzeler, et ve çeşnilerle karıştırılmasıyla hazırlanıyor), Japchae (patates eriştesi ile çeşitli sebzelerin vok tavada pişirilmesi ile hazırlanıyor), Doenjang Jjigae (soya ezmesi yemeği), Miyeokguk (yosun çorbası), Wang-galbi (dana kaburgalar tatlı bir sosta terbiye edildikten sonra ızgara yapılıyor), Gimbab (pirinç ve çeşitli sebzelerin suyosununa sarılmasıyla yapılıyor), Ggultarae (ballı pişmaniye denebilir) ve tabi ki Kimçi (bir çeşit turşu diyebiliriz)… Baharat tadı ve gevrekliğiyle çok özel bir lezzet olan kimçi, en tanınmış ve ünlü Kore yemeği. Mayalanma sürecine, kullanılan malzemelere, bölgeye ve hava koşullarına bağlı olarak tadı değişiklik gösterdiğinden 200’den fazla kimçi çeşidi bulunuyor.
YORUMLAR