Olympus’ların en güzel özelliklerinden biri olan gövdede “görüntü sabitleme” sistemi, duyarlılığı arttırılmış ve “5 eksende birden sabitleme” yeteneğiyle karşımıza çıkıyor.
2. Bölüm
Yazı ve Fotoğraflar: Emre İkizler
Sıradışı Özellikler
Olympus’ların en güzel özelliklerinden biri olan gövdede “görüntü sabitleme” sistemi, duyarlılığı arttırılmış ve “5 eksende birden sabitleme” yeteneğiyle karşımıza çıkıyor. Bu son derece yararlı özellik, düşük ışık koşullarında elde tutarak çekim yaparken kullanılması gereken en düşük enstantane değerinden yaklaşık 4 stop daha düşük değerde bile güvenli çekim şansı veriyor. Hem de hangi objektifi kullanırsanız kullanın!
E-M1’in magnezyum alaşım gövdesi, darbelere olduğu kadar suya, toza ve düşük sıcaklılara karşı da korumalı olarak üretilmiş. Gövdedeki bütün ek yerleri ve düğme boşlukları silikon dolgularla kapatıldığından, yoğun bir yağmur ya da kar yağışı altında bile -10 dereceye kadar çekim yapabilmek mümkün oluyor. Elbette, benzer şekilde su ve toza karşı korumalı olarak üretilmiş objektiflerle birlikte kullanıldığında…
E-M1’in öyle çok özelliği var ki, saymakla bitmiyor. HDR, panorama, çok sayıda farklı görsel etkiyi barındıran ART Filter modları, time-lapse (zaman atlamalı çekim), manuel netlemede “focus-peaking”, Wi-Fi, kablosuz uzaktan kumanda aplikasyonu ilk anda aklıma gelenler… Ayrıca, 1/8000-60 saniye (+ Bulb) arasındaki enstantane değerleri 1/320 saniyelik flaş senkron hızı, harici flaş bağlantısı, harici mikrofon girişi, mini HDMI soketi, SD/SDHC/SDXC bellek kartı kullanımı gibi özellikleri de unutmamak gerekiyor.
Bu güzel kameranın, belki de tek zayıf özelliği, oldukça küçük boyutta bir pil kullanması yüzünden tek bir şarj ile yaklaşık 350 kare fotoğraf çekebiliyor oluşu. Bu değer, makineyi kullanım şeklinize bağlı olarak değişiklik gösterebilir ama yine de ikinci bir pili mutlaka almanızı öneririm. Pil ve bellek kartı dahil gövdenin ağırlığı 497 gr. Makinenin boyutları ise 130 x 93,5 x 63 mm. Bu değerler, ait olduğu sınıf için pek de küçük ve hafif olmadığını gösteriyor; ama E-M1’in gerçek rakiplerinin full-frame DSLR’ler olduğunu düşündüğünüz zaman ne kadar anlamlı değerler oldukları daha iyi anlaşılır.
1/160 sn, f/4, ISO 200, 40 mm, Minyatür efekti, JPEG
Görüntü kalitesi…
Gelelim bir fotoğraf makinesinin en önemli özelliği olan görüntü kalitesine… Burada birkaç bileşen olduğunu biliyorsunuz. Bunlar: Algılayıcı, işlemci, yazılım ve objektif olarak sıralanabilir. E-M1, 16 milyon piksellik bir LiveMOS algılayıcıya sahip. 35 mm’lik sistemle kıyaslandığında odak çarpanı 2 olan Micro Four Thirds sisteminin bir üyesi olan ve bir tür CMOS türevi olan bu algılayıcı doğal olarak 4:3 oranında bir görüntü sunuyor. Gerektiğinde 3:2, 16:9 ya da 1:1 gibi farklı oranları da seçebiliyorsunuz ama çözünürlük değerleri değişiyor. Algılayıcının yüzeyinde, son dönemin moda yaklaşımı olarak, herhangi bir “anti-aliasing” filtresi bulunmuyor. Geçmişte, bu tür filtreler “moiré” ya da “harelenme” olarak bildiğimiz yanlış renk oluşumunu önlemek için için kullanılırdı ve görüntüde bir miktar netsizlik yaratırdı. Günümüzün modern fotoğraf makinelerinde ise netsizlik yaratan bu tür filtreler kullanılmıyor ve olası renk yanlışlıkları yazılım ile giderilmeye çalışılıyor. E-M1 de bu konuda bir istisna değil ve son derece keskin görüntüler üretiyor. Elbette bu olağanüstü keskinlik yalnızca algılayıcıdan değil, TruePic VII işlemcisi, yazılım ve olağanüstü Zuiko objektiflerden de kaynaklanıyor. Bu arada, görüntüler yalnızca keskin değil, dinamik aralıkları çok geniş ve ayrıca renk doğrulukları da en üst düzeyde! Burada küçük bir parantez açıp, yalnızca “Auto White Balance” (otomatik beyaz dengesi) konumunda bazı tutarsızlıklar tespit ettiğimi, bunun dışındaki beyaz ayarı modlarının kusursuz çalıştığını belirtmeliyim.
Açıkçası, 35 mm’lik sistemdeki full-frame bir algılayıcının yüzey alanı olarak dörtte biri olan bir algılayıcıdan bu kadar iyi bir görüntü kalitesi beklemiyordum. Görüntünün ne kadar iyi olduğunu sözcüklerle anlatmak zor, ama şöyle söylersem anlaşılır olacağımdan eminim: “Olağanüstüden biraz daha iyi!!!” Keskinlik anlamında, 200 ISO değerinde, piksel bazında yaptığım kıyaslamalarda full-frame, APS-C ve Micro Four Thirds tüm rakiplerinden daha keskin bir görüntüye sahip olması beni kesinlikle şaşırttı. Hatta “afallattı” diyelim! Eğer çok büyük boyutlarda kullanılacak bir görüntü söz konusuysa elbette 36 milyon piksellik bir görüntü daha avantajlı olacaktır, ama 50×60 cm’lik baskılarda 20-24 milyon piksellik algılayıcı kullanan full-frame modeller kadar (hatta bir bölümünden daha) iyi bir görüntü kalitesine sahip olması gerçekten şaşırtıcı! Elbette bu sonuç yalnızca algılayıcıdan kaynaklanmıyor. Dinamik aralığın bu kadar geniş olması, renk doğruluğunun tutarlılığı ve diğer tüm özelliklerde işlemci ve yazılımın da olağanüstü katkılarının olduğu anlaşılıyor.
100 ile 25600 arasında değişen ISO değerleri incelendiğinde 3200 ISO değerine kadar rahatça kullanılabilecek bir model E-M1. Kirlilik temizleme özelliği kapalıyken 3200 ISO değerinde kirlilik hafifçe kendisini gösteriyor, ama bu değer kesinlikle kullanılabilir düzeyde. Aslında 6400 değeri bile yükselen kirlilik oranına rağmen pek çok farklı amaç için kullanılabilir durumda. 12800 değeri için de artan kirliliğe rağmen benzer şeyleri söylemek mümkün. Yalnızca 25600 değerini kullanmamayı tercih ederim. Kirlilik giderimi konusunda işlemcinin çok dengeli bir temizlik yaptığını, doku ve renk kaybı konusunda minimum tavizle görüntünün temizlendiğini görmek, bir fotoğrafçıyı ancak sevindirir diye düşünüyorum.
E-M1 ile birlikte kullandığım 12-40mm f/2.8 objektife de ayrı bir parantez açmak istiyorum. 24-80mm eşdeğeri bir objektif bu kadar mı kullanışlı, hızlı, tutarlı, kompakt ve keskin olur? Bu da mucize gibi bir sonuç. Olympus’un geçmişte kullandığım bazı objektiflerinde de çok olumlu izlenimler edinmiştim, ama 12-40 başka bir şey… 2.8 diyaframda bile görüntünün her noktası jilet kadar keskin! Minimum netleme mesafesi 30 cm olan objektif neredeyse makro özelliğine sahip. Tele konumunda 2.8 diyaframın yarattığı sınırlı alan derinliği çok etkileyici. Objektifin kompakt boyutlarının AF hızına olumlu etki yaptığı da bir gerçek. Özellikle JPEG formatındaki çekimlerde E-M1’in işlemcisinin de yaptığı optik düzeltmeler sonucu “sıfır distorsiyon, sıfır köşe kararması ve sıfır renk saçılması” gibi olağanüstü görüntüler oluşuyor. RAW sonuçlara bakıldığında ise özellikle geniş açı konumunda distorsiyonun biraz fazla olduğunu ve köşe kararmalarının da normal olarak oluştuğunu gördüm. Ama iyi bir RAW işleme programında bunları büyük bir başarıyla yok etmek mümkün. Sonuç olarak, yazılım desteğiyle de olsa, bu objektifle olağanüstü sonuçlar elde etmek işten bile değil.
Sonuç…
Günlük kullanım için ideal bir boyut, tasarım ve dayanıklığa sahip olan Olympus OM-D E-M1, boyundan büyük işler başaran bir “mucize”. Özellikle 3200 ISO’ya kadar olan görüntü kalitesiyle E-M1’in full-frame bir DSLR olduğunu zannedebilirsiniz. Rakiplerinin çoğunda bulunmayan 5 eksenli görüntü sabitleme işlemi, ART Filter modları, HDR özelliği gibi dikkat çekici özelliklerinin ötesinde, piyasadaki en fazla işleve sahip olan model olduğunun da altını çizmeliyim. Peşpeşe çekim hızı ve AF hızı gibi konularda sınıfının lideri olan E-M1, görüntü kalitesi ve sahip olduğu zengin özellikleri bakımından bir üst lige aitmiş gibi görünüyor. Bütün bu özelliklere ek olarak, 32’si Zuiko olmak üzere 57 objektif seçeneği de eklendiği zaman E-M1’in gerçek bir sistem kamerası olduğunu görüyoruz. Fiyatı, diğer aynasız modellere göre biraz daha yüksek olsa da, gerçek rakibi olan full-frame DSLR’lerin fiyatlarıyla kıyaslandığında E-M1’in tam bir kelepir olduğunu düşünüyorum… Üst düzey bir amatörseniz ya da hayatınızı kolaylaştıracak bir makine arayışı içinde olan bir profesyonelseniz, Olympus E-M1’i mutlaka deneyin; hayran kalacaksınız.
Artıları:
+ Mükemmel görüntü kalitesi
+ Malzeme kalitesi
+ Görüntü sabitleyici sistem
+ Toz, su ve soğuğa karşı koruma
+ Sağlam ve ergonomik gövde
+ Mükemmel elektronik bakaç
+ Kullanışlılık
Eksileri:
– Karmaşık menü
– Pil ömrü biraz kısa
YORUMLAR